1829 yılında İngiliz bir asker, Claire’nin (Aisling Franciosi) ailesine karşı korkunç bir suç işler. Claire ailesine yapılanlara karşı intikam almak ister ve askeri Tasmanya’nın ıssız, yabani bölgeleri boyunca kovalar. Bu sırada da Aborjinli Billy’den (Baykali Ganambarr) yardım ister. Billy de onun gibi geçmişi şiddet dolu travmalara sahip bir takipçidir.
Avustralya sinemasının altın yıllarından biri olarak kabul edilen 1994 yılının iki parlayan filminden biri olan Çöller Kraliçesi Priscilla (diğeri Muriel'in Düğünü'dür), son olarak Yüzüklerin Efendisi'nde Elrond rolüyle karşımıza çıkan Hugo Weawing ve Memento filmindeki rolüyle hatırladığımız Guy Pearce'ın ilginç rolleriyle dikkat çekiyor. Film, Avustralya çöllerindeki bir tatil beldesi olan Alice Springs'de bir otelden iş teklifi alan iki travesti ve bir transeksüel dansçının yol macerasını konu alıyor. Priscilla ismini verdikleri tur otobüsleriyle yola çıkan 3 renkli karaktere yolda bozulan otobüslerini tamir eden Bob'da katılır. Bu arada, onlara iş teklifi yapan kadının travestilerden biri olan Anthony'nin karısı olduğunu öğrenirler.
Avustralya'nın ıssız çölllerinden birinde mahsur kalan genç bir kız ve onun küçük erkek kardeşinin hayatta kalma mücadeleleri sırasında karşılarına çıkan, gelenekleri gereği kabilesinden bir süreliğine uzaklaştırılarak tabiatın koynuna "gezinti"ye (walkabout) gönderilmiş bir Aborjin gencinden yardım görmeleri anlatılmaktadır. Filmin özgün adı da bu Aborjin geleneğinden kaynaklanmaktadır. Bu geleneğe göre ergenlik dönemine ulaşan bir Aborjin, vahşi tabiatla bütünleşebilmesi ve gerekirse dostları olarak kabul ettikleri hayvanları bile öldürerek hayatta kalmayı öğrenebilmesi için ıssızlığın içine aylar sürecek bir yolculuğa gönderilir. Bu geleneksel ritüel'e "walkabout" (gezinti,dolaşma) adı verilmektedir.
1930'lu yıllarda yoksul Avustralya yerlilerinin çocukları esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmaktadır. Kaçırılan bu masum çocuklar vatanlarından uzakta bir yerlerde bir köle kampına götürülür ve oradan zengin ailelere hizmetçi olarak satılır. Sorgusuz sualsiz kaderlerine boğun eğmek durumunda kalan çaresiz çocuklardan üçü bu zulme boyun eğmeme konusunda kararlıdırlar. Elele veren üç küçük kız kendilerinden beklenmeyecek bir cesaret göstererek bu izbe kamptan kurtulmaya çalışacaklardır. Tavşanları uzaklaştırmak için set edilen bir çiti izleyerek ilerleyen üç kız özgürlüğe giden yolun meşakatlerini tecrübe ederler. Phillip Noyce tarafından yönetilen dokunaklı yapıt konusunu gerçek bir hikayeden alıyor.
Orta yaşlı Aborijin bir adam olan Sam, Avustralya'nın Kuzey Bölgesi'ndeki bir vaiz için çalışıyordur. Huysuz bir savaş gazisi olan Harry komşu bir karakola geçtiğinde vaiz, Sam ve ailesini Harry'ye yardım etmek ve sığır alanlarını tazelemeleri için gönderir. Ancak Sam'in acımasız ve hırçın Harry'le olan ilişkisi çabucak bozulur ve Sam'in Harry'yi kendini savunurken öldürdüğü şiddetli bir çatışmada sonuçlanır. Sonuç olarak Sam beyaz bir adamı öldürmekten aranan bir suçlu olur ve eşi ile beraber kaçmak zorunda kalır. Yerel kanun adamı Fletcher'ın önderliğinde bir grup Sam'i aramaya başlar. Fakat olay hakkında gerçekler ortaya çıktıkça, halk gerçekten adil olunup olunmadığını sorgulamaya başlar.
The first of four installments in the groundbreaking Heartbeat of the World anthology film series. Comprised of several short films by some of the world's most exciting directors, Words with Gods follows the theme of religion - specifically as it relates to an individual's relationship with his/her god or gods...or the lack thereof. In Words with Gods, each director recounts a narrative centered around human fragility, as well as environmental and cultural crises involving specific religions with which each has a personal relationship; including early Aboriginal Spirituality, Umbanda, Buddhism, the Abrahamic faiths, Hinduism, and Atheism. An animated sequence by Mexican animator Maribel Martinez is woven through each of the film segments, with each segment narratively connected as a feature-length film.
Gerçek olaylardan esinlenerek yazılan filmde, Avustralya'da yaşayan 4 kız kardeşin bir müzisyen tarafından keşfedildikten sonra Vietnam'a önemli şeylere imza atışlarını izliyoruz.
Şehirden kaçıp hamile karısıyla küçük bir kasabaya taşınan genç ve dürüst bir polis, daha ilk günden kendini bir kabusun içinde bulur. Komşu kasabanın hapishanesinden kaçmış bir seri katil, intikam için geri dönmüştür…
Blackfella Charlie is getting older, and he's out of sorts. The intervention is making life more difficult on his remote community, what with the proper policing of whitefella laws that don't generally make much sense, and Charlie's kin and ken seeming more interested in going along with things than doing anything about it. So Charlie takes off, to live the old way, but in doing so sets off a chain of events in his life that has him return to his community chastened, and somewhat the wiser.
Svenja and her 16-year-old daughter Kira have traveled the world a lot. Svenja is a hotel manager and is currently bringing an aging hotel in Australia back into shape. But her biggest challenge is her daughter, who has switched to complete refusal and doesn't let Svenja tell her anything anymore. Kira doesn't avoid confrontations at school either, which in turn leads to conflicts with Svenja. After another argument, Kira decides to go to Jack. Jack is Aboriginal and Kira's only friend. Together, the two young people go in search of their “special place”, their own particular locality. Svenja is beside herself with worry when she notices Kira's disappearance and gives chase with Jack's father Kalti, a deeply relaxed hotel boat guide whom Svenja had released two days earlier. An adventurous journey begins in the barren deserted Outback - for Svenja and Kira a strange world, fascinating, but also life-threatening!
Öldürülen genç bir kızın katilini bulmak için yıllar sonra kasabasına geri dönen bir polisin hikayesi...
The Australian Aborigines (in this film anyway) believe that this is the place where the green ants go to dream, and that if their dreams are disturbed, it will bring down disaster on us all. The Aborigines' belief is not shared by a giant mining company, which wants to tear open the soil and search for uranium.
A story within a story within a story. In Australia's Northern Territory, an Aboriginal narrator tells a story about his ancestors on a goose hunt. A youngster on the hunt is being tempted to adultery with his elder brother's wife, so an elder tells him a story from the mythical past about how evil can slip in and cause havoc unless prevented by virtue according to customary tribal law.
Yerli Dedektif Jay Swan, kayıp insanlarla ilgili bir soruşturma için Goldstone sınır kasabasına gelir. Basit bir görev gibi görünen soruşturma; bir suç ve yozlaşma ağını ortaya çıkarır. Goldstone adaleti getirebilmek için Jay, yerel polis Josh ile olan farklılıklarını bir kenara bırakıp beraber çalışmak zorundadır...
Blending sci-fi and lore, this enigmatic tale centres on the spirits that dwell in a far-flung part of the Australian wilderness, where they protect the land from those who wish to steal from it for personal gain. Director Rhys Day, who grew up in a rainforest town in Far North Queensland, brings a fresh perspective to an ancient tale, aided by stunning landscape cinematography and an eerie, provocative soundtrack.
High Ground, izleyiciyi 1930’lu yılların Avustralya’sına davet ediyor ve I. Dünya Savaşı’nda keskin nişancı olarak savaştıktan sonra Kuzey Avustralya’da polis olarak yaşamını sürdüren Travis karakterini mercek altına alıyor. Yerli bir kabilenin katliamıyla sonuçlanan bir operasyonun kontrolünü kaybeden Travis, üslerinin bu olayın üstünü kapatmaya çalışmasına rağmen gerçekleri öğrenmek için bir yolculuğa çıkıyor. Travis’in bu yolculuğu, saklı kalmış olayların gün yüzüne çıkmasını sağlıyor.
Jindabyne kasabasında yaşayan dört arkadaş, her sene olduğu gibi şehrin çok uzağında bir göl kıyısına kamp kurarlar. Amaçları her sene olduğu gibi birkaç gün boyunca balık tutup avlanmaktır. Kamp alanına vardıkları akşam ise bir keşif yaparlar: yakındaki nehirde ölü bir kızın cesedi yüzmektedir... Şehirden çok uzakta olduklarından yardım çağırmak için ertesi günü beklemeye karar verirler. Ancak gün doğduğunda, kendilerinin de tam anlamadığı bir sebepten dolayı kamplarına ara vermemeye karar verirler. Kızı ayağından nehrin yakınlarında bir yere bağlarlar ve otoritelere ancak kamp dönüşü, yani neredeyse bir hafta sonra haber verirler...
Imagine what it would be like if black settlers arrived to settle a continent inhabited by white natives? In 1788, the first white settlers arrived in Botany Bay to begin the process of white colonisation of Australia. But in Babakiueria, the roles are reversed in a delightful and light-hearted look at colonisation of a different kind. This satirical examination of black-white relations in Australia first screened on ABC TV in 1986 to widespread acclaim with both critics and audiences alike. This is the story of the fictitious land of Babakiueria, where white people are the minority and must obey black laws. Aboriginal actors Michelle Torres and Bob Maza (Heartland) and supported by a number of familiar faces from the time, including Cecily Polson (E-Street) and Tony Barry, who starred in major ABC-TV hits such as I Can Jump Puddles and his Penguin award-winning Scales of Justice. Babakiueria was awarded the United Nations Media Peace Prize in 1987.
Samson and Delilah's world is small – an isolated community in the Central Australian desert. When tragedy strikes they turn their backs on home and embark on a journey of survival. Lost, unwanted and alone they discover that life isn't always fair, but love never judges.
A family buy land set around a water hole in a remote location, that is occupied by native Australians. The two groups clash.