Gabe ve Adelaide Wilson, çocukları Zora ve Jason ile birlikte deniz kenarındaki yazlıklarına tatile giderler. Niyetleri orada arkadaşları ile birlikte keyifli vakit geçirmektir. Ancak beklenmeyen misafirler yazlıklarına konuk olduklarında huzurlu hayatları cehenneme dönecektir.
Dönemin en gözde tiyatro oyuncusu güzeller güzeli Elisabet Vogler (Liv Ullmann), önemli bir piyes sırasında aniden susar. Şaşkına dönen insanlar ne olup bittiğini anlayabilmek için ellerinden geleni yapsalar da Vogler konuşmamaya devam eder. Son çare olarak bir kliniğe yatırılan kadın burada da dilsizliğine devam eder. Bedeninde tıbbi olarak hiçbir problem bulunamayan Vogler, doktorun tavsiyesiyle gözlerden uzak bir yazlığa gönderilir. Vogler’a genç bir hemşire olan Alma (Bibi Andersson) eşlik eder. Yazlıkta da Vogler'in ağzını bıçak açmaz. Vogler sustukça Alma konuşur. Alma saatlerce, günlerce kendi hikayesini anlatır. Sonunda meydana gelen şey ise psikoloji biliminin en ilginç vakalarından birini oluşturacaktır.
Film, küçük bir Gürcü kasabasında geçer. Kasabanın valisi Varlam Aravidze ölmüştür. Ancak cenaze merasimininden sonraki gün valinin cesedi, oğlunun bahçesinde bulunur. Ceset gömülse de tekrar bahçede bulunur.
A young hitman is asked to prove himself by killing an innocent woman.
A man experiences strange phenomena after arriving home in his car.
A man is haunted successively by seven women who have lost their keys. He reacts to the request that he be allowed to use the toilet with increasing helplessness and despair, which is discharged in violence.
The chasm through which light bleeds , bleeds out of proportion with bright spectral flickers flaming the trees abrading out the tissues with excruciating vigour gaining momentum